Melankolik ve Kadınsı

23
Dec

Melankolik ve Kadınsı

Psikanalizde, kadınlık ve melankoli arasındaki ilişki sık sık değinilen bir tartışma konusu olmuştur. Fransız psikanalist olan Catherine Chabert, \\\\\\\\\\\\\\\"Melankolik Kadınsı\\\\\\\\\\\\\\\" (Feminine Melancholy) adlı kitabında, ‘kadınsı’nın yalnızca kadınlıkla ilgili olmadığını baz alarak kadınısının farklı figürlerini anlatmıştır. Ölü anne, dövülen çocuk, ödipus gibi kavramlardan da yararlanarak aslında belki de insan için en temel kavramlardan birine değiniyor; ayrılabilmek ve kayıp. Daha doğumla birlikte anne rahminden başlayan ayrılık ve kayıp temasın etkileri hayat boyunca görülmektedir.

Melankoli arzu ve yoksunluk deneyimiyle de bağlantılıdır. Psikanalizde arzu, eksiklik veya eksiklik duygusuyla bağlantılı temel bir insani dürtü olarak görülür. Kadınlar genellikle aktif failler yerine arzu nesneleri olarak görülür ve bu, boşluk ve kayıp duygularına katkıda bulunabilir. Sigmund Freud\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\'a göre melankoli, derin ve yaygın bir üzüntü ve kayıp duygusuyla karakterize edilen patolojik bir durumdur. Çalışmasında, kadınların melankoliye erkeklerden daha yatkın olduğunu öne sürmüştür fakat Chabert, melankolinin genellikle yanlış anlaşılan ve patolojik hale getirilen karmaşık ve çok yönlü bir duygu olduğunu savunmuştur. Kadınlarda melankolinin, özellikle anne figürüyle ilgili olarak, genellikle bir kayıp veya yokluk duygusuyla bağlantılı olduğunu ifade etmiştir.

Bazen kişilik paternine, bazen depresif bir moda bazen de ruhsal örgütlenmeden bahsederken değinilen melankoli hala müphem bir konu olarak kalmıştır. Diyebiliriz ki, Freud\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\'a göre melankoli, derin ve yaygın bir üzüntü ve kayıp duygusuyla karakterize edilen patolojik bir durumdur. Yani, melankoli genellikle sevilen birinden bir kayıp veya ayrılık hissini içeren yas deneyimiyle bağlantılıdır. Yas, melankoliye tekabül eden bir duygulanımdır ve kaybedilen bir şeyin özlemini anlatır. Bu durumda melankoli, kaybın meselesi haline gelir. Melankolik, kaybettiği nesneye dair özlem duyar ancak bu özlem genellikte tanımlanamazdır çünkü yasta kayıp olan nesnedir, melankolik ise ne kaybettiğini bilmez. Bunun bilincinde olmayan melankolik içindeki bu boşluğu doldurmak için sürekli bir arayış içine girer. Bu belirsizler gölgesinde kalan kişi kendini yalnız, yabancılaşmış ve anlamsız hisseder. Sonuçsuz kalan arayışlar sonucu derin bir ruhsal acının ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Andre Green’in geliştirmiş olduğu ölü anne kavramı bir tür psişik yokluğu ifade eder. Ölü anne, annenin tepkisiz, duygusal olarak müsait olmayan ve orada var olmayan temsilini ifade eder. Genel olarak, ölü anne kavramı, psikolojik gelişimi şekillendirmede erken deneyimlerin ve ilişkilerin önemini ve anne yokluğunun duygusal ve kişilerarası yaşamlar üzerindeki potansiyel uzun vadeli etkilerini vurgular. Ancak ölü anne kavramı ve annenin yokluğu fiziksel olarak görmekle alakalı değildir. Chabert kitabında şu şekilde açıklar: ‘Kayıpta en dayanılmaz olan, gözden yitirmek midir? Öteki için aşkın mutlak olarak geri çekilmesini, bizim içinse temel bir sakatlık endişesini mi ilan eder kayıp? Görünmez olanı sevme becerisinden yoksun oluşumuzu… İlkin görmemiz gerekir. Yalnızca görmek değil, ilk olarak görmek ve sevilen nesnenin bütünüyle görüş alanımızda olduğunun ve bizi kendi özdeşliğimizde yansıttığının güvencesiyle yokluğun yarattığı kaygıyı her an yatıştırabilmek.’

Genel olarak, psikanalizde kadınlık ve melankoli arasındaki ilişki karmaşık ve çok yönlüdür. Kadınlar sosyal ve psikolojik deneyimlerinden dolayı melankoliye daha yatkın olsa da, bu deneyimlerin toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve baskıya katkıda bulunan daha geniş kültürel ve toplumsal güçler tarafından şekillendirildiğini kabul etmek önemlidir.



Bizimle İletişime Geçin

İletişim Bilgileri

Klinik Psikolog Ekin SARI